Günümüz dünyasında teknoloji ve ulaşımın gelişmesi ile uluslararası ticaret yoğunlaşmış bunun sonucunda üretim- tüketim zincirinin halkaları çoğalmaya başlamıştır. Örneğin uzak bir ülkede üretimi sağlanan bir ürün, bir aracı tarafından başka bir ülkeye kolaylıkla ulaştırılabilmekte devamında ise o ülkedeki bir başka aracı bu ürünü tüketiciye sağlayabilmektedir. Böyle durumlarda alıcının almış olduğu üründe çıkacak herhangi bir problemde birden fazla kişinin sorumluluğu gündeme gelebilmektedir. Bu çalışmamızda yurt dışında üretimi sağlanarak yurt içinde yetkili satıcısı tarafından satışa sunulan ürünün ayıplı çıkması halinde sorumluluğa ilişkin hükümler ele alınmıştır.
Ayıp, sözleşme konusu ürünün kullanıcıya teslimi sırasında taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırılık anlamında gelmektedir. Üretici ve satıcının yükümlülükleri arasında satılanın ayıpsız olarak devredilmesi de bulunmaktadır. Bir örnekle açıklamak gerekirse;
Bir ulaşım aracı X ülkesinde (D) firması tarafından üretilmektedir. Türkiye’de bulunan başka bir firma (K) ise bu araçları Türkiye pazarında satmak istediği için (D) firması ile yetkili satıcılık anlaşması sağlayarak araçları satmaya başlamıştır. Bir üçüncü firma (P) ise bahsedilen aracı 2011 yılında Türkiye pazarında (K) firması aracılığı ile satın almıştır. Aracın 2019 yılında arıza yapması sonucu (K) nın yetkili servisine araç götürülmüş ve araçta meydana gelen arıza (ayıp) (K) tarafından kabul edilerek arıza giderilmiştir. Ancak 2021 yılında araçta tekrar arıza meydana gelmesi üzerine tekrar satıcı (K)’ya başvuru yapılmış (K) firması ise arızanın giderilmesini kabul etmemiştir. Araçta meydana gelen ayıp nedeniyle, işbu ayıptan hem asıl satıcı (K) firması hem de üretici (D) firmasının sorumlulukları aşağıda değerlendirilmiştir. Şöyle ki;
Söz konusu örnekte sorumluluğun açıkça belirlenebilmesi için öncelikle tarafların tacir veya tüketici olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Türk mevzuatı incelendiğinde ilk tespit edilecek husus Tüketicinin Koruması Hakkında Kanun (TKHK)’da tüketici kavramının ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade etmesi nedeniyle alıcı (P) firmasının bir tüketici olmadığıdır. TKHK hükümlerinin kapsamı tüketici iş ve işlemlerini kapsadığından alıcı firmanın tüketici sayılmaması nedeniyle TKHK uygulama alanı bulmayacaktır. (P) ve (K) arasındaki alım satım akdi, bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiil niteliğinde olduğundan ticari iş niteliğinde kabul edilecek ve bu nedenle uygun düştüğü ölçüde TTK ve TBK hükümleri uygulanacaktır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 23. Maddesinde; teslim sırasında açıkça belli olan ayıplar yönünden ayıbın 2 gün içinde satıcıya bildirilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Açık ayıba örnek olarak, malda gözle görülebilen kırık ya da çatlakların bulunması verilebilir. Bu olasılıkta önemli olan husus detaylı ve özel bir incelemeye gerek kalmadan maldaki ayıbın alıcı tarafından tespit edilebilmesidir. Düzenlemenin devamında, malda açık ayıp söz konusu olmasa bile, malı satım ve teslim alan tacirin 8 gün içinde malı inceleme veya incelettirmekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Sekiz günlük süre malın alıcı tarafından satım ve teslim alındığı tarih itibariyle başlamaktadır. Kanun maddesinde ihbar süreleri açıkça görülebilecek yahut incelemeyle anlaşılabilecek ayıpları kapsamaktadır. Gizli ayıp ise her iki hale de uygun olmayıp malın tesliminden sonra veya malın kullanılması ile birlikte ortaya çıkan ayıplardır. Özel nitelikli TTK’de hüküm bulunmadığından ticari iş sayılan işlerde gizli ayıp söz konusu ise Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Alıcı (P) firması, satıcının ayıptan doğan sorumluluğu karşısında TBK’de alıcının seçimlik hakları olarak düzenlenen şu haklara başvurabilir:
1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme.
2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme.
3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme.
4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme.
Verilen örnekte (P) firması, satıcı (K) firmasından almış olduğu araçta gizli ayıp olduğunu ispatlayabilmesi halinde yukarıda ifade edilen haklarından herhangi birini kullanabilecektir. Ayrıca (P) firmasının, işbu seçimlik hakların yanında genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı da saklıdır.
Alıcı firma (P)’nin, satıcı (K) firmasına başvuru hakkının yanında satın alınan şeyin üreticisi (D)’ye karşı öne sürebileceği birtakım hakları da mevcuttur. Şöyle ki;
TBK’de açık olarak düzenlenmese de Yargıtay uygulamaları ve doktrindeki görüşler üreticinin sorumluluğunu haksız fiil kurumunun karşıladığını belirtmektedir.
TBK’nın 49.maddesinde haksız fiil sorumluluğu; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde tanımlanmıştır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin bu konudaki 27.03.1995 tarihli ve E.1994/6256 K. 1995/2596 sayılı kararında, “…Davacı, zarar gören konumunda olup, bu zararın davalının ürettiği araçtaki yapım hatasından kaynaklandığı iddia edilmiştir. İddia ve somut olayın oluş biçimi itibariyle konu, imalatçının sorumluluğunu çağrıştırmaktadır. İmalatçının sorumluluğundan doğan tazminat davaları da, haksız eylemden doğan davalardaki yönteme göre çözümlenmelidir.” gerekçesine yer verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.02.2002 tarihli E. 2002/4-114, K. 2002/84 sayılı kararında “…Gerçekten taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi yoktur. Ancak öğreti ve uygulamada yapımcı ile zarar gören arasında böyle bir bağ olmasa bile yapımcının sözleşme dışı da sorumlu tutulabileceği benimsenmektedir. Türk Hukukunda yapımcının sorumluluğuna ilişkin özel bir sorumluluk düzenlenmemişse de bu konuda Borçlar Kanununun 41 inci maddesinin birinci fıkrası (Yeni TBK’de haksız fiil hükümleri) hükmünün uygulanması mümkündür. Sözü edilen fıkra hükmünde belirtildiği gibi ‘kusuru ile diğer bir kimseye zarar ika eden kişi o zararın tazminine mecburdur.’ açıklamasına yer verilerek tazminat talebinin kusurlu sorumluluk ilkelerine göre çözüleceğini kabul etmiştir. Aynı kararda, “…Bir imalat, normal şartlar altında ve normal kullanma halinde, zarar vermeye elverişli ise, kural olarak ortada kusurun (hatanın) varlığını kabul etmek gerekir. Böyle bir malı piyasaya süren yapımcı tehlike yaratmış demektir. Yapımcı bu tehlikenin gerçekleşmesini önlemek için gerekli önlemleri almamışsa, zararın gerçekleşmesi halinde bunu tazmin ile yükümlü olur…” açıklamasına yer verilmiştir.
Özetle TBK’de açık olarak düzenlenmiş olmasa da üretici, alıcıya karşı haksız fiillerinden doğan zararlardan sorumlu tutulacaktır.
Hemen belirtmek gerekir ki, hakların kullanımı aynı kanunda düzenlenmiş zamanaşımı hükümleri ile sınırlandırılmaktadır. TBK’nın 231. maddesine göre; satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz. Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz.” hükmü düzenlenmiştir.
TBK’nın 72. maddesine göre, haksız fiillerden tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Zamanaşımı süreleriyle ilgili dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de zamanaşımı sürelerini kesen yahut durduran bir halin mevcut olup olmadığıdır.
Zamanaşımını durduran sebepler TBK’nin 153. maddesinde düzenlenmiştir. Bu sebeplerden birinin varlığı halinde süre hiç başlamaz, başlamışsa da durur. Zamanaşımını durduran sebebin ortadan kalkması halinde ise, süre kaldığı yerden devam eder. Yani süre baştan işlemez, yalnızca duraklamış olur. TBK’nın 153. Maddesi uyarınca zamanaşımını durduran sebepler ise şunlardır:
1. Velayet süresince, çocukların ana ve babalarından olan alacakları için.
2. Vesayet süresince, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet işlemleri sebebiyle Devletten olan alacakları için.
3. Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için.
4. Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için.
5. Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece.
6. Alacağı, Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânının bulunmadığı sürece.
7. Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe etkili olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek sürece.
Zamanaşımının kesilmesi ise, kesilme sebebinin gerçekleşmesi ile zamanaşımı süresinin en baştan işlemeye başlayacağını ifade etmektedir. TBK’nın 154. Maddesi uyarınca; zamanaşımını kesen sebepler şunlardır:
1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.
2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa.
Yukarıdaki örneğimizde, üretici firma (D) yurt dışında kurulmuş bir firmadır. (D) firmasının olayda mevcut olması nedeniyle uyuşmazlıkta yabancılık unsuru bulunmaktadır. Bu durumda alıcının üreticinin sorumluluğuna başvurabilmesi için MÖHUK hükümleri incelenmelidir.
Yabancılık unsuru bulunmayan uyuşmazlıklarda direkt olarak Türk hukuku uygulanacakken yabancılık unsuru içeren uyuşmazlıklarda MÖHUK uygulama alanı bulacaktır.
Örnekte, üretici firmanın ayıptan doğan sorumluluğuna başvurulursa üretici firma yabancılık unsurunu oluşturacağından bu uyuşmazlık MÖHUK kapsamında çözümlenecektir. Ancak uyuşmazlık konusu hakkında alıcının ülkesi ile üretici firma ülkesi arasında uluslararası bir sözleşme mevcutsa MÖHUK m.1/2 uyarınca uluslararası sözleşme hükümleri öncelikli uygulanacaktır. Bu konuda çok sayıda ülkenin tarafı olduğu Milletlerarası Mal Alım Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında BM Antlaşması (CISG) bulunmaktadır. Sözleşmenin 5. maddesine göre; Antlaşma, sadece satım sözleşmesinin sözleşme hükümlerine göre kurulmasını ve alıcı ile satıcının böylesi bir sözleşmeden doğan hak ve borçlarını düzenler. Bu nedenle CISG sözleşmesi üretici ve alıcı arasındaki uyuşmazlıklarda uygulanamayacaktır.
Uluslararası anlaşma mevcut olmaması nedeniyle tekrar iç mevzuata dönülerek MÖHUK hükümlerine gidilecektir. Türk mahkemelerinin MÖHUK bağlamında yetkisi olmadığı durumlarda maddi hukuk incelemesi yapılamaz. Ticari işlerde üreticinin ayıptan doğan sorumluluğu bakımından MÖHUK’ta yetki incelemesi yapıldığında m.41 ve devamındaki özel düzenlemeler mevcut olmadığından m.40 uyarınca iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları ile tayin olunacaktır.
Türk mahkemeleri yer itibariyle yetkili olduğundan maddi hukuk incelemesi işlemine geçilir. Türk hukukunda üreticinin ayıptan doğan sorumluluğu haksız fiil niteliğindedir ve MÖHUK kapsamında birçok özel haksız fiil hükümleri düzenlenmektedir. Ancak imalatçının sorumluluğu ile ilgili özel bir haksız fiil hükmü olmadığından genel haksız fiil hükmü olan MÖHUK m.34 hükmü uygulanacaktır.
MÖHUK m.34 “Haksız fiiller” başlıklı maddesinde;
(1) Haksız fiilden doğan borçlar haksız fiilin işlendiği ülke hukukuna tâbidir.
(2) Haksız fiilin işlendiği yer ile zararın meydana geldiği yerin farklı ülkelerde olması hâlinde, zararın meydana geldiği ülke hukuku uygulanır.
(3) Haksız fiilden doğan borç ilişkisinin başka bir ülke ile daha sıkı ilişkili olması hâlinde bu ülke hukuku uygulanır.
(4) Haksız fiile veya sigorta sözleşmesine uygulanan hukuk imkân veriyorsa, zarar gören, talebini doğrudan doğruya sorumlunun sigortacısına karşı ileri sürebilir.
(5) Taraflar, haksız fiilin meydana gelmesinden sonra uygulanacak hukuku açık olarak seçebilirler.
Hüküm dikkate alındığında uyuşmazlıkta üreticinin sorumluluğuna başvurulduğunda Türk hukuku uygulama alanı bulacak ve yukarıdaki açıklamalar geçerli hale gelecektir.
Saygılarımızla,
Hazırlayanlar: Av. Samet Erkul gözetiminde Stj. Av. Mihriban Alak & Stj.Av. Ece Sinem Oral
Taşkın & Şimşek AO.
KAYNAKÇA
– Türk Hukukunda Üreticinin Ve İthalatçının Satım Sözleşmesinde Ayıptan Sorumluluğu – Av. Burak Hamza ER
– Borçlar Hukuku Dersleri- Prof. Dr. Cevdet YAVUZ, Prof. Dr. Faruk ACAR
– Taşınır Satış Sözleşmesinde Satıcının Ayıptan Sorumluluğu Bakımından Gözden Geçirme ve Bildirim Külfetinin Yerine Getirilmesinin Tabi Olduğu Süreler- Mustafa ÜNLÜTEPE
– Üreticinin Sorumluluğu- Dr. Tuba KARAMAN
– Üreticinin TBK 71 Uyarınca Sorumlu Tutulması- Araş. Gör. Meliha Sermin PAKSOY, Av. Gizem ARSLAN DEMİR
– Ticari İşletme Hukuku- Prof. Dr. Hüseyin ÜLGEN, Prof. Dr. Mehmet HELVACI, Prof. Dr. Arslan KAYA, Prof. Dr. Füsun NORMEN ERTAN
——————————–
*İşbu çalışma içerisinde yer alan değerlendirmeler hukuki tavsiye niteliği taşımamaktadır. Ayrıca zaman içesinde mevzuatta olabilecek değişiklikler nedeniyle güncel durumu yansıtmayabilecektir. Bu sebeple paylaşılan değerlendirmelerden ötürü Taşkın & Şimşek Avukatlık Ofisi sorumluluk kabul etmez. Paylaşıma konu çalışma kapsamındaki soru ve sorunlarınız bakımından hukuki danışman görüşü alınması tavsiye olunur.